Uluslararası Güvenlik Sorunları (3)
ENERJİ VE GÜVENLİK
1.
KAVRAMSAL
ÇERÇEVE
Uluslararası
güvenlikte en önemli konulardan biriside “enerji”dir.
Enerji
kaynaklarının rezerv yapısı, üretimi, çeşitliliği ve erişilebilirlik durumu
ülkelerin enerji politikalarını belirleyen unsurlardır (Bayraç, 2018: 13).
Modern
toplumların ekonomik, sosyal ve endüstriyel gelişmişliği incelendiğinde
karşımıza çıkan en önemli unsur enerji olgusudur. Toplumun refah seviyesinin
belirli bir düzeyde tutulabilmesi ve gelişmesi enerjinin devamlı ve ucuz olarak
temin edilmesine bağlıdır. Sosyal anlamda enerji insanoğlunun alıştığı rahatlık
ve konforun sağlanmasında vazgeçilmezdir. Endüstriyel açıdan ise enerji,
üretimin devamı ve ihtiyaçların karşılanması için olmazsa olmaz denilebilecek
bir faktördür (Erkal, 2018: 5).
Geleneksel
anlamıyla enerji güvenliği, uygun fiyatlarla yeterli üretim yapılmasına
odaklanarak "arz güvenliği" sağlamaktadır (Erkal, 2018: 6) ve
(Alshaghel, 2018: 48).
Enerji
güvenliği kavramı, arz güvenliğine odaklanmaktadır. Uluslararası pazardaki
düşük arz, enerji kaynaklarının (petrol ve gaz) fiyatlarında bir artışa neden
olup, tüketen ülkenin ulusal ekonomik güvenliğini etkileyecektir (Alshaghel,
2018: 49).
Arz
güvenliği geleneksel olarak uygun bir fiyat bulma ve uygun fiyatı belirleme
gibi bir tanıma sahiptir ve üreten ülkeler, tüketen ülkenin arzusunu tatmin
edecek uygun bir fiyata nasıl ulaşılacağıyla ilgili pek çok soruyu gündeme
getirmektedir (Alshaghel, 2018: 49).
Enerji
güvenliğinin sağlanması için; küresel enerji kaynakları ve enerji çeşitlerini artırmak,
verimliliği ve tasarrufu artırmak, şeffaflığı genişletmek ve enerji pazarını
etkili bir şekilde yönetebilmek gerektiği öne sürülmektedir (Erkal, 2018: 7).
Enerji
güvenliği kavramının kapsamı yalnızca fosil kaynaklar olarak tanımlanan petrol,
doğalgaz ve kömürden ibaret olamayacak kadar geniştir. Bu bağlamda kaya
gazından, rüzgâr ve güneş enerji santrallerine, uranyum yakıt çubuklarından
jeotermal enerji kaynaklarına kadar geniş bir yelpazede değerlendirilmesi
mümkün olan bir mecradan bahsedildiği unutulmamalıdır (Erkal, 2018: 7).
Enerji
güvenliği açısından 1973 krizi önemli bir dönüm noktası olmuştur. Petrol
üreticilerinin hamlesi ithalatçı ülkelerin piyasalardaki dalgalanmalara karşı
daha tedbirli olmaya ve yeni enerji kaynakları arayışına itmiştir. Tüketici
ülkelerin ortak bir enerji politikası oluşturmak adına Uluslararası Enerji
Ajansını kurmaları da diğer önemli sonuçlardan biridir (Erkal, 2018: 10).
Uluslararası
Enerji Ajansı enerji güvenliğini uygun fiyatların istikrara kavuşturulması ve
çevre sorunlarına dikkat edilmesi gibi tanımlamaktadır(Alshaghel, 2018: 50).
Enerji
devletler için önemlidir, devletin devamlılığı için enerji ihtiyacı gereklidir.
Bu devamlılıkta üretimin devamlılığı, halkının ihtiyacı gibi faktörler için.
Lakin, enerji ihtiyacını karşılamak amacıyla enerjilerini çeşitlendirmeye
çalışmalıdır, bunlar fosil kaynaklar ve yenilenebilir enerji kaynakları
olabilir veya enerjilerini farklı devletlerden karşılamasıdır. Farklı
devletlerden karşılarken enerji güvenliğini sağlamasıdır. Enerji güvenliğini
sağlaması terör saldırılarına veya 1973 Petrol Krizi gibi nedenler de olabilir.
2.
ENERJİ
KAYNAKLARI
Enerji
kaynakları, gelişen ekonomilere ve artan nüfusa bağlı olarak ülkelerin kalkınma
stratejilerinde daha önemli bir noktaya gelmektedir. Enerji kaynaklarına olan
ihtiyaç günden güne çok hızlı bir gelişim göstermekte ve ülkelerin hem bireysel
olarak gelişimlerinde, hem de birbirleri ile olan rekabetlerinde temel dinamiği
oluşturmaktadır. Bu anlamda, enerji kaynakları ticari bir madde olmasının
yanında, aynı zamanda stratejik anlamda da önemli bir konuma gelmiştir (Atagenç,
2010: 64).
2.1.
Fosil
Kaynaklar
Fosil
kaynakların bașında kömür, petrol, doğal gaz gelmektedir. Doğada bulunan fosil
enerji kaynakları yıllarca süren hayvan ve bitki atıkların kimyasal dönüșümler
sonucu olușmaktadır. Fosil enerji kaynakların ortak özelliği tükenebilir olması
ve yakıldığında çevreye çeșitli șekil ve oranda zarar vermeleridir (Ablabekova,
2008; 14).
Dünya
fosil kaynakları rezervinin %70’ini kömür, %14’ünü petrol, %14’ünü de doğal gaz
ve %2’sini diğer fosil kaynaklar oluşturmaktadır (Ablabekova, 2008: 14).
2.1.1.
Kömür
Kömürün
varlığı çok önceden bilinmekle birlikte, kömür madenlerinden bu kaynağın
üretilebilmesi için, madende kömürle birlikte bulunan suyun yüzeye
pompalanmasının zor ve çok maliyetli olması, kömürün enerji üretiminde yaygın
kullanımı “Sanayi Devrimi”ne kadar ertelendi. Kömür, birim miktarı
yakıldığında, oduna göre çok daha fazla ısı verdiği ve odunun olmadığı yerlerde
de yaygın olarak bulunabildiği için hızlı kullanım alanı kazandı. Sadece ısınma
amaçlı yakıt olarak değil, maden eritme, alaşım hazırlama ve elektrik üretim
için de kullanıldığı için, önemi hızla arttı (Pamir, 2017: 74).
Kömür; siyah, koyu gri veya kahverengi-siyah renkli,
parlak veya mat bir katı fosil yakıt ve aynı zamanda sedimanter bir kayadır. Ağırlık
olarak %50, hacim olarak da %70'ten fazla kömürleşmiş bitki kalıntılarından
oluşur. Kömür; başlıca karbon, hidrojen ve oksijen gibi elementlerin
bileşiminden oluşmuş ve diğer kaya tabakalarının arasında damar haline uzunca
bir süre (milyonlarca yıl) ısı, basınç ve mikrobiyolojik etkilerin sonucunda
meydana gelmiştir.
Kömürleşme; bitkilerin alterasyonu sürecidir. Turba,
linyit, alt bitümlü kömür, bitümlü kömür (taşkömürü), antrasit ve grafit
birbirlerine dönüşerek oluşur. Kömür; elektrik üretiminde, ısınmada,
demir-çelik ve çimento sanayi ile sanayinin diğer alanlarında kullanılmaktadır.
Kömür, dünya çapında kullanılan tüm enerjinin %27'sini ve elektrik üretiminin
%38'ini oluşturan küresel yakıt tedariklerinin önemli bir bileşeni olmaya devam
etmektedir. Dünya Enerji Konseyi'nin araştırmalarına göre dünya kanıtlanmış
işletilebilir kömür rezervi toplam 891 milyar ton büyüklüğündedir (T.C. Enerji
ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, 2022).
Dünya
Enerji Konseyi tarafından hazırlanan 80 ülkenin yer aldığı raporda, dünya kömür
rezervlerinin en büyük kısmı (237,3 milyar ton) ABD'de yer almaktadır. ABD'yi
157 milyar ton ile Rusya Federasyonu ve 114,5 milyar ton ile Çin izlemektedir.
Diğer kömür zengini ülkeler arasında; Avustralya (76,4 milyar ton), Hindistan
(60,6 milyar ton), Almanya (40,5 milyar ton), Ukrayna (33,9 milyar ton),
Kazakistan (33,6 milyar ton) ve Güney Afrika Cumhuriyeti (30,2 milyar ton)
bulunmaktadır (T.C Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, 2022).
Kaynak: Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, 2022
2.1.1.1. Kömür
Üretimi
Dünya
kömür üretimi yüzyılın başından itibaren % 70 oranında artmıştır. Kömür
üretimindeki artış, büyük ölçüde başta Çin olmak üzere Asya Kıtasındaki
elektrik enerjisi talebinden kaynaklanmaktadır. Bu ülkenin elektrik enerjisi
üretimi 2000-2018 arası dönemde beş katından fazla artarak 2018 yılında 7.112
TWh düzeyine yükselmiş ve aynı dönemde üretimin % 64’ü kömüre dayalı termik
santrallardan elde edilmiştir. Son 18 yılda Asya-Pasifik Bölgesi’nin
toplamındaki elektrik enerjisi üretim artışı ise yaklaşık üç kat olup elektrik
üretiminde en yoğun olarak kullanılan kaynak kömür olmuştur (Tamzok, 2020:
219).
2018
yılı dünya kömür üretiminin 3.474 milyon ton tek başına Çin gerçekleştirmiştir.
Hindistan kömür üretiminde 764 milyon ton ile ikinci sırada gelmektedir. 684
milyon ton ile ABD üçüncü, 502 milyon ton ile Avustralya dördüncü, 474 milyon
ton ile Endonezya beşinci, 412 milyon ton ile Rusya altıncı, 257 milyon ton ile
Güney Afrika yedinci ve 169 milyon ton ile de Almanya sekizinci sırada yer
almaktadır.
Çin hariç diğer yedi ülkenin toplam kömür üretimi
3.262 milyon ton oluyor. Çin tek başına kömür üretiminde diğer yedi ülkeden 212
milyon ton daha fazla kömür üretimi gerçekleştiriyor.
Kaynak: Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığı, 2022
2.1.1.2. Kömür
Tüketimi
Dünya
kömür tüketimi bir önceki yıla göre % 0,8 artarak 2018 yılında 7.722 milyon ton
olmuştur (Tamzok, 2020: 222).
2018
yılı dünyada kömür tüketimi 3.770 milyon ton ile tek başına Çin olmuştur. 982
milyon ton ile Hindistan ikinci, 624 milyon ton ile ABD üçüncü, 234 milyon ton
ile Rusya dördüncü, 217 milyon ton ile Almanya beşinci, 189 milyon ton tüketimi
ile Japonya beşinci sırada yer almaktadır.
Çin
hariç diğer beş ülkenin toplam kömür tüketimi 2.246 milyon tondur. Çin tek
başına kömür tüketiminde diğer beş ülkeden 1524 milyon ton kömür tüketimi
gerçekleştirmiştir.
Çin
diğer devletlere karşı hem tüketim hem de üretim fazlalığına sahiptir.
Kaynak: Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, 2022
2.1.2.
Petrol
Winston Churchill
‘Bir damla petrol
Bir damla kandan
Daha değerlidir’
Petrol, ağırlıklı
olarak hidrokarbonlar ve düşük oranda azot, oksijen ve kükürt içeren bir sıvı
olarak tanımlanmaktadır. Bu bileşenler binlerce yıl toplanmaktadırlar.
Kırılmalar, toprak duvarları ve çatlaklar gibi doğal faktörlerden dolayı yağ,
yeryüzüne veya petrol kuyularının delinmesi yoluyla salınmaktadır. Petrolün,
asfalt damarları gibi katı veya yarı katı hali, ham petrol gibi sıvı halde
olmanın yanı sıra, gaz hali gibi birçok halleri bilinmektedir (Alshaghel, 2018:
32-33).
20. yüzyıla damgasını vuran enerji kaynağı, kuşkusuz
petrol olmuştur. Başlangıçta petrolün ağırlıklı tüketimi; bu yakıtın gemiler,
motorlu taşıtlar, tanklar ve uçaklar üretilip sivil yaşamda ve ordularda yer
almasına kadar geçecek uzun süre zarfında, daha çok aydınlanma lambalarında
olmuştur (Pamir, 2017: 85).
Petrol 20. yüzyılın en önemli enerji kaynağı olmuş ve
İkinci Dünya Savaşı’nın da nedenlerinden birisi olmuştur. Ordu kaynaklarında
önemli yere sahiptir.
2.1.2.1. Petrol
Yatakları
500
milyon yıllık bir geçmişi olduğu saptanan petrol rezervleri çeşitli jeolojik
zamanlarda meydana gelmiştir. Bu rezervlerin bulunduğu yerleri günümüz coğrafi
tanımlamaları ile belirtmek, araştırmaları daha da kolaylaştırmaktadır.
Üşümezsoy petrol rezervlerini önem sırasına göre şu şekilde bir sıralamaya tabi
tutmuştur:
• Arap-İran
petrol yatakları
• Batı
Sibirya petrol yatakları
• Volga-Ural-Kuzey
Hazar
• ABD
Anadarko-Permiyen Platformu
• Kuzey
Kafkas-Güney Hazar-Amuderya
• Kuzey
Denizi
• Güney
Amerika Kuzeybatı çevresi yatakları
• Kanada
Alberta yatakları
• Endonezya
yatakları
• Sirte
Zelten Kuzey Afrika Kretase yatakları
• Kuzey
Afrika Sahara Era Slüryen Yatakları (Atagenç, 2010: 55-56).
Günümüz
uluslararası siyasetinde yaşanan gelişmeleri göz önünde bulunduracak olursak,
yaşanan krizlerin önem sırası ile petrol rezervlerinin önem sırası arasında
ciddi benzerliklerin bulunduğu da gözlerden kaçmayacaktır (Atagenç, 2010: 56).
2.1.2.2. Petrol
Üretimi
Petrol: Günde binlerce
varil üretim
Bölge Adı |
2020 |
2020 (%) |
Kuzey
Amerika |
23521 |
26.6 |
Güney-Orta
Amerika |
5841 |
6.6 |
Avrupa |
3579 |
4.0 |
Bağımsız
Devletler Top. |
13496 |
15.3 |
Orta Doğu |
27664 |
31.3 |
Afrika |
6865 |
7.8 |
Asya-Pasifik |
7425 |
8.4 |
Toplam Dünya |
88391 |
100.0 |
Kaynak: BP Statistical Review of World Energy, 2021
2021
yılında günlük yaklaşık 88.4 bin varil petrol üretimi gerçekleşmiştir.
2.1.2.3. Petrol
Tüketimi
Petrolün
tüketimi; ülkelerin nüfus ve toprak genişliğinden çok, ekonomileri ile yakından
ilgilidir. Asya-Pasifik ve Avrupa petrol tüketimi üretiminden fazladır. Asya-Pasifik
az üretime sahip olması coğrafi nedenler olsa da Asya-Pasifik bölgesi petrol
tüketimi diğer bölgelere göre de fazla gerçekleştirmiştir. Bu hem halkın refahı
hem de ordu ve endüstriyel yatırımlar olabilir.
Petrol: Günde binlerce
varil tüketim
Bölge Adı |
2020 |
2020 (%) |
Kuzey
Amerika |
20772 |
23.5 |
Güney-Orta
Amerika |
5274 |
6.0 |
Avrupa |
12788 |
14.5 |
Bağımsız
Devletler Top. |
4149 |
4.7 |
Orta Doğu |
8321 |
9.4 |
Afrika |
3559 |
4.0 |
Asya-Pasifik |
33834 |
38.1 |
Toplam Dünya |
88696 |
100.0 |
Kaynak: BP Statistical Review of World Energy, 2021
2.1.3.
Doğalgaz
Doğalgaz,
enerji arz sistemlerinin çeşitlendirilmesinde güvenilir bir kaynak oluşu, fiyat
ayarlamasının kolay ve çevre açısından temiz olması nedenleriyle, enerji
bilançolarında önemli bir yere sahiptir (Bayraç, 2018: 13).
1970’li
yıllarda yaşanan petrol krizlerinden sonra, uluslararası enerji sektörü
alternatif enerji kaynaklarına yönelmiştir. Enerji sektörünün doğalgazla olan
bağlantılarını kademeli olarak genişletmesi sonucunda, doğalgazın uluslararası
piyasalardaki önemi giderek artmaya başlamıştır (Bayraç, 2018: 14).
Uluslararası
doğalgaz sistemleri; rezerv ve üretim kaynakları, iletim, dağıtım ve bağlantı
hatları, depolama üniteleri ve ulaştığı piyasa yapısı ile bir bütün
oluşturmaktadır. Bu sistemlerin genel yapısını arz kaynakları, iletim-dağıtım
sistemleri ve piyasa olmak üzere başlıca üç ana faktör meydana getirmektedir.
Doğalgaz arzının çeşitli kaynaklardan, farklı alım koşulları ile elde
edilebilmesi, talebin ise çok değişik niteliklerde olması nedeniyle gaz piyasası
kompleks bir yapıdadır. Doğalgaz sistemlerinin ilk yatırım maliyetleri yüksek
olmasına karşılık, marjinal maliyetleri düşüktür (Bayraç, 2018: 14).
Hidrokarbon
kökenli bir kaynak olan doğalgaz; diğer fosil yakıtlara benzer şekilde
milyonlarca yıl önce yaşamış olan bitki ve hayvan artıklarının yeraltında
yüksek sıcaklık ve basınç etkisiyle oluşan kimyasal bir değişme sonucu meydana
geldiği görüşü genel kabul görmektedir. Doğalgaz, gözenekli kayaçların
boşluklarına sıkışmış olarak veya serbest hale bulunan renksiz, kokusuz ve
hafif bir gazdır ve genellikle sedimenter havzalarda petrol yatakları (% 40
kadarı) ile birlikte veya serbest (% 60 kadarı) olarak rastlanılmaktadır
(Bayraç, 2018: 14).
Doğalgaz
havayı kirletmeyen bir yakıttır: Çevreyi kirleten üç ana faktör doğalgazın
dumanı içinde bulunmamaktadır. Doğalgaz büyük miktarlarda depolanamaz: Kısa
sürede kullanılması gerekir. Bunun için boru hatlarıyla tüketim yerine
bağlanmaktadır (Erbil, 2010: 30).
Yanıcı, havadan hafif, renksiz ve kokusuz
olan doğal gaz, büyük yoğunluğunu oluşturan metan (CH4) dışında etan (C2H6) ve propan (C3H8) gibi hafif moleküler hidrokarbonlardan
oluşur. Hafif hidrokarbonların yanında az miktarda ağır hidrokarbonlar,
karbondioksit, azot, helyum ve hidrojen sülfür de içerir. Doğal gaz yer altında
yalnız başına bulunabileceği gibi petrol ile birlikte de bulunabilir. Doğal gaz
yoğun olarak elektrik üretiminde, konutlarda, sanayide ve hizmet sektöründe
kullanılmaktadır (T.C. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, 2022).
2.1.3.1.
Doğalgaz
Yatakları ve Rezervleri
Dünyada
başlıca doğalgaz rezerv ve üretim alanlarının Orta Asya-Hazar ve Ortadoğu gibi
belirli bölgelerde yoğunlaşması, doğalgazın ekonomik ve siyasi bir araç haline
gelmesine neden olmuştur. Doğalgaz rezervlerine sahip ülkeler bu konumlarını,
olmayanlar üzerinde bir üstünlük ve siyasi pazarlık aracı olarak
kullanabilmektedirler (Bayraç, 2018: 13).
Hazar
Bölgesinde stratejik olarak çok büyük bir öneme sahip olmuş ve ABD, Rusya gibi
devletlerin ve AB gibi uluslar-üstü örgütlerin gözünü diktiği temel enerji
kaynakları arasına girmeyi başarmıştır. Hatta bu stratejik enerji kaynağının
önemi o kadar çok artmıştır ki; bazı devletler (özellikle Rusya) doğalgazı
sadece ekonomik bir koz olarak değil, siyasi bir baskı aracı olarak kullanmaya
başlamıştır (Erbil, 2010: 31).
2019
yılında, 190,3 trilyon m3 olan dünya doğal gaz rezervleri, 2020 yılında %1,3
azalarak 188,1 trilyon m3 olarak kaydedilmiştir. Dünya doğal gaz rezervlerinin
%40,3’ü Orta Doğu’da, %30,1’i Avrasya’da, %8,8’i Asya Pasifik’te, %6,9’u Afrika’da,
%8,1’i Kuzey Amerika’da, %4,2’si Orta ve Güney Amerika’da ve %1,7’si ise
Avrupa’da bulunmaktadır. OECD ülkelerinin doğal gaz rezervi ise 20,3 trilyon m3
olup, toplam rezervin %10,8’ini oluşturmaktadır. (Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı, 2020: 28).
2.1.3.2.
Doğalgaz
Üretimi
2019
yılında, 3,97 trilyon m3 olarak gerçekleşen küresel doğal gaz
üretimi, 2020 yılında, %3,3 düşüşle 3,85 trilyon m3 olmuştur. 2020
yılı doğal gaz üretiminde Orta ve Güney Amerika bölgesindeki %11,5’lik düşüş
dikkat çekerken, Orta Doğu üretimi artan tek bölgedir (TPAO, 2020: 30).
2020
yılında, küresel doğal gaz üretiminde en büyük pay sahibi, 2019 yılında olduğu
gibi Kuzey Amerika olmuştur (TPAO, 2020: 31).
Kuzey
Amerika’nın 2020 yılında doğalgaz üretimi 1110 milyar m3 gerçekleştirmiştir
ve Kuzey Amerika’yı takip eden diğer bölge ise 802 milyar m3 ile
Avrasya bölgesi olmuştur.
2011-2020 Yılları
Bölgelere Göre Küresel Doğal Gaz Üretimi
Kaynak: Türkiye Petrolleri
Anonim Ortaklığı, 2020
2.1.3.3.
Doğalgaz
Tüketimi
2020 yılında en fazla doğalgaz tüketimini
gerçekleştiren 1031 milyar m3 ile Kuzey Amerika bölgesi olmuştur.
Kuzey Amerika’yı takip eden 862 milyar m3 ile Avrupa bölgesi
olmuştur.
2.2.
Yenilenebilir Enerji Kaynakları
Yenilenebilir
enerji… Başka deyişlerle temiz enerji, yeşil enerji, çevre dostu enerji (Şeker,
2016: 810)
Enerjinin
bulunduğu tüm biçimlerin toplamına toplam enerji adı verilmektedir ve enerji
birçok faktöre göre sınıflandırılmaktadır. Doğrudan çevreden gelen ve elde
edildikten sonra herhangi bir değişime uğramadan doğrudan kullanılan kaynaklar
birincil enerji kaynakları olarak adlandırılmaktadır. Bu kaynaklar kendi içinde
yenilenemez ve yenilenebilir enerji kaynakları ve atıklar olarak üçe
ayrılmaktadır. Fosil yakıtların yer aldığı yenilenemez enerji grubunda kömür,
petrol, doğalgaz ve nükleer enerji kaynakları bulunmaktadır. Yenilenebilir
kaynaklar arasında ise güneş, rüzgâr, jeotermal, biyokütle, hidrolik enerji ve
okyanus enerjisi bulunmaktadır. (Yıldırım ve Nuri, 2018: 108).
Yenilenebilir
enerji insanlığın ömrü boyunca doğal olarak yerine konan veya yenilenebilen
kaynaklardan elde edilen enerji türüdür. Bu durumda yenilenebilir enerji
sürdürülebilir bir enerji kaynağıdır (Yıldırım ve Nuri, 2018: 109).
Sürdürülebilir
bir kalkınmadan bahsedilebilmesi için yenilenebilir enerjinin payının
artırılması ve buna bağlı olarak çevre tahribatının azaltılması bir zorunluluk
olarak kabul edilmektedir. Bu zorunluluğu doğuran çevre sorunları arasında
küresel ısınma en başta yer almaktadır. Sürdürülebilir kalkınma teması ile
düzenlenen dünya zirvesinde küresel ısınmanın sera gazları nedeni ile meydana
geldiği ve bu gazların %80’inin enerji temini ve kullanımı sırasında meydana
geldiğinin üzerinde durulmuştur. Bu sorunları aşmanın yolu temiz enerjiden
geçmektedir ve temiz bir enerjinin sağlanabilmesi de yenilenebilir kaynakların
kullanımı ile mümkündür (Yıldırım ve Nuri, 2018: 109).
Doğal
kaynaklardan üretilen yenilenebilir enerji aslında doğrudan güneşten veya
yerkürenin derinlerindeki ısıdan meydana gelmektedir. Temel yenilenebilir
enerji kaynakları olarak kabul edilen güneş, rüzgâr, hidrolik, jeotermal,
biyokütle ve okyanus enerjisi dünya çapında artan bir paya sahiptir ve elektrik
üretimi, ısıtma ve ulaşım gibi hayatın her alanına giriş yaparak yenilenemeyen
enerji kaynaklarının yerini alma yolunda ilerlemektedir (Yıldırım ve Nuri,
2018: 109).
Yenilenebilir
enerjilerde coğrafya veya bölgenin uygunluğu haricinde devletlerin birbirine
enerji açıdan bağımlılığını azaltacak seviyeye getirecektir. Bir çok enerji
krizini de engelleyeceği düşünülmektedir.
2.2.1.
Güneş
Enerjisi
Enerjinin
temel kaynağı güneştir. Güneşin çekirdeğindeki büyük nükleer tepkimeler sonucu
ısı ve ışık ortaya çıkar. Güneş çekirdeğindeki yüksek sıcaklık (15 milyon o C)
ve yoğunluk, hidrojen atomlarının helyum atomlarına dönüşmesine neden olur.
Güneş çekirdeğinde mevcut olan füzyon süreci ile oluşan çok güçlü enerji tipidir.
Ortaya çıkan bu enerji, radyasyon ile uzayda yayılım yapmaktadır. Dünya
yüzeyine ulaşan güneş enerjisini tam olarak hesaplamak mümkün değildir.
Güneşten gelen enerjiyi güneş santralleriyle elektriğe dönüştürülmekte ya da
ısıtıcılar yoluyla su ısıtmada kullanılmaktadır (Erdoğan, 2020: 8-9).
Güneş
enerjisi en bol enerji kaynağıdır. İster doğrudan güneş radyasyonu olarak ister
dolaylı şekilde rüzgâr, biokütle, okyanus, hidrolik ve benzeri formlarda
kullanılabilir. Güneşin yaydığı toplam enerjinin yaklaşık %60'ı yeryüzüne
ulaşır. Bu enerjinin sadece %0,1'i, %10 verimlilikle dönüştürülebilirse bile,
dünyanın toplam elektrik üretim kapasitesinden dört kat daha büyük olacaktır.
Güneş enerjisi, bazı bölgelerde süreklilik göstermesi, bazı bölgelerde
mevsimsel dalgalanmalar göstermesine rağmen, bol miktarda güneş ışığına sahip
ülkeler için enerji bağımlılığının çözümü olabilecek bir kapasiteye sahiptir
(Öymen ve Ömeroğlu, 2020: 1073).
2.2.2.
Rüzgar Enerjisi
Rüzgâr,
güneşten gelen ışınların yerkürede yüzeyleri ısıtması ile havanın
yükselmesinden sonra oluşan hava hareketi olarak tanımlanmakta olup ışınlar
yeryüzü katmanlarını tek tek ısıtmakta ve ısınan katmanlardan yansıyan ışınlar
ise havanın ısınmasına sebep olmaktadır. Güneşten gelen ışınların depolanması
yer ve zamana göre değişim göstermekte olup bu sebepten oluşan basınç sıcaklık
ve yoğunluk farkı oluşturmaktadır. Bu farktan meydana gelen çeşitli kuvvetler
ise rüzgâr enerjisini oluşturmaktadır (Süslü, 2021: 15).
Rüzgâr
enerjisine İkinci Dünya Savaşı sonrasında petrol fiyatlarının düşmesiyle
birlikte ilgi azalmış olsa da 1970’li yıllarda artan petrol fiyatları sonrası
tekrar ilgi artmaya başlamıştır. Rüzgâr enerjisine ilginin artmasıyla birlikte
teknolojik gelişimlerin yaşanması rüzgâr enerjisinin kullanımını daha da yaygınlaştırmıştır
(Orun, 2021: 6).
Rüzgâr
santrallerinin ana yapı elemanı olan rüzgâr türbinleri, hareket halindeki
havanın kinetik enerjisini öncelikli olarak mekanik enerjiye daha sonra da
elektrik enerjisine dönüştüren sistemlerdir. Rüzgâr türbinlerinin geliştirilmesi
için yapılan teknolojik çalışmalar sonrasında farklı özelliklere sahip, güç ve
boyut olarak geliştirilmiş rüzgâr türbinlerinin üretilmesi rüzgâr enerjisinde
önemli gelişmelerin yaşanmasını beraberinde getirmiştir (Orun, 2021: 6).
2.2.3.
Biyokütle
Enerjisi
Bitkilerin
ve canlı organizmaların kökeni olarak ortaya çıkan biokütle, genelde güneş
enerjisini fotosentez yardımıyla depolayan bitkisel organizmalar olarak
adlandırılır. Biokütle, bir türe veya çeşitli türlerden oluşan bir topluma ait
yaşayan organizmaların belirli bir zamanda sahip olduğu toplam kütle olarak da
tanımlanabilir. Biokütle için mısır, buğday gibi özel olarak yetiştirilen
bitkiler, otlar, yosunlar, denizdeki algler, hayvan dışkıları, gübre ve sanayi
atıkları, evlerden atılan tüm organik çöpler (meyve ve sebze artıkları) kaynak
oluşturmaktadır. Petrol, kömür, doğal gaz gibi tükenmekte olan enerji
kaynaklarının kısıtlı olması, ayrıca bunların çevre kirliliği oluşturması
nedeni ile biokütle kullanımı enerji sorununu çözmek için giderek önem
kazanmaktadır (Şeker, 2016: 813).
2.2.4.
Hidroelektrik
(Su) Enerjisi
Hidroelektrik
santraller aracılığı ile akarsuyu rezervuarlara biriktirerek suyun mevcut
potansiyel enerjisinden elektrik üretilmesi için kullanılan hidrolik enerji
yenilenebilir enerji kaynakları arasında yer almaktadır. Elektrik üretimi
nehirlerin üzerine baraj inşa edilerek gerçekleştirilmektedir (Yıldırım ve
Nuri, 2018: 123).
Düşük
işletme maliyeti ve atık veya karbondiyoksit emisyonunun olmaması gibi
avantajlara sahip olan ve küresel elektrik üretimine önemli miktarda katkı
sağlamakta olan hidrolik enerji 100’den fazla ülkede bulunmaktadır (Yıldırım ve
Nuri, 2018: 123).
2.2.5.
Jeotermal
Enerji
Jeotermal
enerji, yerin derinliklerindeki kayaçlarda biriken ısının oluşturduğu ve
çevresindeki sulara göre daha fazla miktarda erimiş madde ve gaz içerebilen
sıcak su, buhar ve kuru buhar ile kızgın kuru kayalardan elde edilen ısı
enerjisine denir. Yağmur, kar, deniz ve göl sularının yer altı sularını
beslemesi ve yer altına ulaşan suların magma tabakasına yakın yerlerde ısınıp
kırıklı ve çatlaklı kayaçlardan geçerek tekrar kullanılabilir olması, zehirli
gaz salınımının olmaması, temiz ve çevre dostu bir enerji kaynağı olması
jeotermal enerjinin yenilenebilir enerji kaynağı olarak değerlendirilmesini
sağlamıştır (Orun, 2021: 7).
Jeotermal
enerji her bölgede aynı sıcaklık değerlerine sahip olmadığı için sıcaklık
içeriğine göre düşük sıcaklık içeren sahalar (20-70°C), orta sıcaklık içeren
sahalar (70-150°C) ve yüksek sıcaklık içeren sahalar (150°C’den yüksek) olmak
üzere üç grupta sınıflandırılır (Yaman 2012: 88). Jeotermal enerjiden sıcaklık
değerlerine göre çok geniş alanlarda doğrudan ve dolaylı bir şekilde
yararlanılmaktadır. Doğrudan kullanımlarda konut, sera vb. gibi alanların
ısıtılmasında, yiyeceklerin kurutulmasında, kâğıt ve dokuma sanayi gibi
endüstriyel alanlarda ve borik asit, amonyum, bikarbonat gibi kimyasal
maddelerin üretiminde kullanılmaktadır. Doğrudan olmayan kullanımı ise elektrik
üretiminde kullanılmaktadır (Orun, 2021: 8).
2.2.6.
Deniz Kökenli Enerjiler (Dalga ve Gel-Git)
Dalga
enerjisi gerçekte bir güneş enerjisidir, çünkü dalgaları oluşturan rüzgâr
atmosferdeki basınç farklılıklarından meydana gelmektedir. Dalgalar bu enerjiyi
binlerce kilometre çok az bir kayıpla taşımaktadır. Dalga boyutu da; rüzgârın
hızı, ne kadar süreyle ve ne mesafede estiği ile orantılıdır. Dünya çapında tüm
kıyı şeritlerinde dalgaların türettiği enerji 2-3 milyon MW olarak tahmin
edilmekte, yani binlerce elektrik santralinin ürettiği enerjiye eş değerdedir.
Bu güç dünyanın elektrik ihtiyacının % 13’ünü karşılayacak düzeydedir.
Okyanuslar, denizler birer enerji santrali olarak değerlendirilebilmektedir. Bu
yapı ile dalga gücü ve gelgitten elde edilen enerji elektriğe
dönüştürülmektedir. Dalga teknolojisi, rüzgâr ve güneş enerjisi teknolojilerine
göre başlangıç aşamasındadır. İlk birkaç yüz MW daha yüksek maliyette olsa da,
bu miktarın üstünde üretime geçilince maliyetler düşmektedir (Şeker, 2016:
816-817).
3.
1973 PETROL
KRİZİ
1973
yılında yaşanan petrol krizi, ilk kez enerji kaynakları konusunda bir
güvensizlik ortamı yaratmıştır. 1980’li yılların ortalarında petrol fiyatları
düşmüş ancak, petrol krizi sonucu gündeme gelen enerji güvenliği kavramı kalıcı
olmuş ve enerji arzının çeşitlendirilmesi, enerji politikalarının vazgeçilmez
öğelerinden biri haline gelmiştir (Sevim, 2010: 55).
3.1.
1973 Petrol
Krizi Öncesi
6 Ekim 1973 tarihinde Suriye ve Mısır’ın
anlaşmalı olarak İsrail’e saldırması Arap-İsrail savaşını başlatmış ve bu savaş
krizin ortaya çıkışını tetiklemiştir. Arap ülkelerinde ABD’nin İsrail’i
desteklediğine dair yaygın bir düşünce hakimdi. Bunun bir sonucu olarak Arap
ülkeleri, kaybedilen Arap topraklarının geri kazanılmasına yönelik yapılan
savaşta petrolü siyasi bir baskı aracı olarak kullanma yoluna gitmişler ve
böylece bütün dünyada bir petrol krizi ortaya çıkmıştır. Yani, 1973 Petrol
Krizi, Petrol İhraç Eden Arap Ülkeleri Birliği’nin (OAPEC) Arap-İsrail
savaşında ABD’nin İsrail ordusuna destek vermesine karşılık ilan ettiği bir
petrol ambargosudur (Öztürk ve Saygın, 2017: 2).
OAPEC,
OPEC üyesi Arap ülkeleriyle Mısır ve Suriye’den oluşmaktadır. OPEC, 16 Eylül
1960’ta başlıca beş petrol üreticisi olan İran, Kuveyt, Suudi Arabistan,
Venezüella ve Irak tarafından kurulmuştur. Önceleri pek etkinliği olmayan bu
örgütün etkisi zamanla giderek artmıştır. (Öztürk ve Saygın, 2017: 2).
Bu
teşkilatın kuruluş amacı özellikle petrol fiyatlarının belirlenmesi ve ilgili
diğer meselelerin üyelerle birlikte çözümünü sağlamaktı. Kurulduğunda Batı
teknolojisi gereği neredeyse tüm petrol kaynakları Batılı şirketlerce ve
özellikle de Amerikan petrol şirketleri tarafından işletilmekteydi (Öztürk ve
Saygın, 2017: 3).
1967
savaşının sonunda Araplar, Filistin komandolarını İsrail’e karşı kullanma kararı
vermişlerdir. Aynı şekilde de petrolün ibresini İsrail’den Batı’ya çevirme
kararı almışlardır. Bugüne kadar İsrail’e karşı kullanılmaya çalışılan petrol,
artık tüm Batı’ya karşı kullanılmak istenen bir silahtı. 1973-74 krizi,
1973’teki Yom Kippur Savaşı’nın ardından meydana gelen bir krizdir (Atagenç,
2010: 37).
Araplar
ve Yahudiler arasında 1948-1973 yılları arasında yaşanan bu dört savaşla
birlikte İsrail devleti sadece kurulmakla kalmamış, topraklarını
genişletmiştir. Bu savaşlar 1973 petrol krizinin vuku bulmasının en önemli
sebebidir. Arap devletleri yaşamış oldukları mağlubiyetlerin bir sebebi olarak
da Batılı devletlerin İsrail’e vermiş oldukları desteği görmüş, ellerindeki en
etkili güç olan petrol kozunu bu devletlere karşı kullanma yoluna gitmiştir
(Yılmaz ve Kalkan, 2017: 182).
OAPEC
üyeleri, 17 Ekim 1973’te Kuveyt’te toplanarak Filistin halkının yasal hakları
güvence altına alınıncaya kadar ve İsrail ele geçirdiği topraklardan geri
çekilinceye kadar 1 Ekim’den başlamak üzere petrol üretiminin her ay yüzde beş
oranında azaltılması kararı aldılar. Alınan bu karar özellikle gelişmiş
ülkelerde büyük bir şok etkisi yarattı (Öztürk ve Saygın, 2017: 3).
Petrol
fiyatlarının yükselmesi bir taraftan maliyet artışını gündeme getirirken, diğer
taraftan petrol ihracatçısı ülkeleri zenginleştirdi. Bundan sonra petrol
ihracatçısı ülkelere akan sermaye “petro dolar” olarak adlandırıldı (Öztürk ve
Saygın, 2017: 3).
Ekim
ayında yaşanan Arap-İsrail savaşının yarattığı geçici aksaklıklar ve Arap
ülkelerinin petrol ihracatının “petrol boykotu” kapsamında kısa bir süre için
azaltılması, petrol üreten ülke hükümetlerini fiyatları giderek daha da
yükseltmeye teşvik etti. OPEC üyeleri bu fiyatı Ocak 1974’te 11,651 ABD
doları/varil olarak saptadı. Bu artış bir yıl içinde fiyatların dört kattan
fazla artması anlamına gelmektedir. Böyle bir artış; petrol ithal eden ülkelere
maliyet açısından büyük dezavantajlar getirirken, petrol ihraç eden ülkelerde
ise “petro dolar” olarak adlandırılan sermaye akımlarını meydana getirmiştir
(Öztürk ve Saygın, 2017: 3).
3.1.1.
1973 Petrol
Krizinin Ekonomiye Etkisi
OPEC
üyelerinin taleplerinin yerine getirilmemesi halinde üretimi yüzde beşten
başlayarak azaltacaklarını açıklamalarından hemen sonra ABD başkanı Nixon,
kongreden İsrail’e yardım amacıyla 2,2 milyar dolar talep etti ve OPEC buna çok
geçmeden yanıt verdi. Libya, ABD’ye giden bütün petrol sevkiyatına ambargo
koyacağını duyurdu. Önce Suudi Arabistan ve ardından diğer OPEC üyeleri
ambargoya destek vereceklerini açıkladılar. ABD’yle başlayan ambargo özellikle
Hollanda olmak üzere Batı Avrupa ve Japonya ülkelerine kadar genişletildi
(Öztürk ve Saygın, 2017: 3).
1974’teki
%400 oranındaki fiyat artışı, ABD başta olmak üzere sanayileşmiş ülkelerin ucuz
petrole göre yapılandırılmış olan üretim sistemlerini zorlanmaya sebep
olmuştur. Karların ve ücretlerin gerçek değerinin altına düşmesini engellemek
için ise petrol fiyatlarındaki artışlar maliyetlere yansıtılmıştır. Dolayısıyla
bu da enflasyonun hızlanmasına neden olmuştur (Öztürk ve Saygın, 2017: 3).
Esnek
olmayan talep yapısına sahip olan petrole yapılan ödemeler, ithalatçı
ülkelerdeki satın alma gücünün büyük bir bölümünü emerek, diğer mallara olan
talebi önemli ölçüde azaltmıştır. (Öztürk ve Saygın, 2017: 3-4).
Yaşanan
söz konusu gelişmeler nedeniyle petrol fiyatları 1974 yılının sonunda 4,75
USD’ye, 1975 yılında ise 12,21 USD’ye yükselmiştir. Petrol fiyatlarının kısa
süre içerisinde artması petrol üreticileri ve petrole ihtiyaç duyan ülkelerin
ekonomilerinde ciddi değişimlere yol açmıştır. Petrol üreticileri önemli
gelirler elde ederken, petrolü dışarıdan temin eden ülkelerin ekonomileri büyük
zarar görmüştür. Bu durum “üretim kapasitelerinin, işsizliğin ve yetersiz bir
ekonomik büyüme ile birlikte yüksek fiyat artışlarının görüldüğü” stagflasyon
krizine dönüşmüş, fiyat istikrarı ve tam istihdam sağlanamaz duruma
gelinmiştir. 1973 kriziyle başta ABD, Almanya, Fransa, Birleşik Krallık,
Japonya ve Hollanda gibi olmak üzere pek çok devlet bu durumdan etkilenmiş,
ülkelerin büyüme oranları 1974- 75’li yıllarda negatif yönlü seyretmiştir. Bu
durum ayrıca enflasyon ve işsizlik oranlarına da yansımıştır. ABD’de 1972
yılında %3,3 olan yıllık enflasyon oranı 1973’te %6,2’ye, 1974 yılında ise
%11,1’e yükselmiştir. Bununla birlikte ABD’de 1973 yılında %4,89 olan işsizlik
oranı 1975 yılında %8,47’ye kadar çıkmıştır (Yılmaz ve Kalkan, 2017: 185).
3.1.2.
1973 Krizine
Karşı Önlem Olarak “Uluslararası Enerji Ajansı”
Amerika,
Arapların bu petrol silahına karşı başvurduğu bir diğer yol da OECD (Avrupa
İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı) çerçevesinde 1974’te Amerika, Kanada,
Fransa hariç ortak pazar ülkeleri, Türkiye, Japonya, İspanya, İsviçre, İsveç,
Avusturya ve Norveç’in katılımıyla Milletlerarası Enerji Ajansı’nın kurulması
oldu. Bu kuruluşun temel amacı, üye ülkeler arasında enerji ve özellikle petrol
kaynaklarının sağlanmasına ve kullanılmasına yönelik işbirliğini, dayanışmayı
ve ortak planlamayı gerçekleştirebilmekti. Ortak planlama çalışmalarında, her
üye ülkenin en az 60 günlük petrol stokuna sahip olması prensibi üyeler
tarafından kabul edilmiş ve ilerleyen süreçlerde de bu stok miktarı 90 güne
çıkarılmıştır. Bunların dışında ise, üye ülkelerden herhangi birinin petrol
sıkıntısına düşmesi halinde, üye ülkelerin birbirlerine yardım etmeleri esası
da kabul edilmişti (Öztürk ve Saygın, 2017: 5).
Bunların
başında yaşanan sürecin enerji güvenliği kavramının gelişimine sağladığı katkı
yer almaktadır. Ancak burada üzerinde ağırlıkla durulan konu aslında enerji arz
güvenliğidir. Üretici Arap devletlerinin petrol arzını kısıtlaması ve
fiyatların artırılması durumu enerjiye ihtiyaç duyan devletleri ciddi şekilde
etkilemiş, bu nedenle enerji arz güvenliği çerçevesinde bir tanımlamaya
gidilmiştir. Bu kapsamda kaynakların mevcudiyeti, hesaplılığı,
sürdürülebilirliği ve erişilebilirliği gibi temel hususlar ön plana çıkmıştır.
Kısaca var olan enerji kaynaklarına uygun fiyatlarla, istenildiği zaman
erişebilme durumu büyük önem kazanmıştır (Yılmaz ve Kalkan, 2017: 186).
Petrol
krizinin başladığı süreçte gelişmiş ülkelerin ve özellikle ABD’nin ortaya
koyduğu iktisaden toparlanma çabaları, daha sonraki on yıllarında nüvelerini
ortaya koymuştur. Yaşanan kriz ortamında ortaya çıkan ekonomik zorluklarla
mücadele etmek zorunda kalan ABD ve diğer gelişmiş ülkeler ekonomilerini
yeniden organize etmeye yönelik çalışmalar yapmışlar ve böylece küreselleşmenin
önemli noktaları sayılan liberalleşme ve teknolojik gelişmeler noktasında gelişmelere
de adım atmışlardır (Öztürk ve Saygın, 2017:5).
KAYNAKÇA
Ablabekova,
A. (2008). İktisadi Etkinlik Açısından
Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Fosil Yakıtlar İle Karșılaștırılması,
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, İstanbul.
Alshaghel,
H. (2018). Enerji Güvenliği Ekonomik
Etkiler ve Politik Hegemonya. Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
Atagenç,
İ. Ö. (2010). 21. Yüzyıl Güvenlik
Politikalarında Enerji ve Hindistan’ın Enerji Güvenliği Siyaseti, Yayınlanmamış
Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
Bayraç,
H. N. (2018). Uluslararası Doğalgaz Piyasasının Ekonomik Yapısı Ve Uygulanan
Politikalar. Eskişehir Osmangazi
Üniversitesi İİBF Dergisi, 13(3), 13-36.
BP,
(2021). Statistical Review of World Energy, WEB: https://www.bp.com/content/dam/bp/business-sites/en/global/corporate/pdfs/energy-economics/statistical-review/bp-stats-review-2021-full-report.pdf,
15 Mayıs 2022’de alınmıştır.
Erbil,
Y. (2010). Rusya-Ukrayna Doğalgaz Krizi
ve Enerji Güvenliği, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Kadir Has
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
Erdoğan,
N. (2020). Türkiye’de Yenilenebilir
Enerjiye Yönelik Teşvikler İle Yenilenebilir Enerji Üretimi Arasındaki
Etkileşim ve Finansal Yansımalar, Yüksek Lisans Tezi, Sivas Cumhuriyet
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sivas.
Erkal,
H. Y. (2018). Bir Dış Politika Meselesi
Olarak Enerji Güvenliği ve Nükleer Enerji, Yüksek Lisans Tezi, Ahi Evran
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kırşehir.
Orun, A.
F. (2021). Türkiye’de Yenilenebilir
Enerji Yatırımlarına Yönelik Teşvikler ve Yenilenebilir Enerjinin Ekonomik
Etkileri, Yüksek Lisans Tezi, Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Sivas.
Öymen,
G., ve Ömeroğlu, M. (2020). Yenilenebilir Enerjinin Sürdürebilirlik Üzerindeki
Rolü. İstanbul Ticaret Üniversitesi
Sosyal Bilimler Dergisi, 19(39), 1069-1087.
Öztürk,
S., Saygın, S. (2017). 1973 Petrol Krizinin Ekonomiye Etkileri ve Stagflasyon
Olgusu. Balkanlar Sosyal Bilimler
Dergisi, 6(12), 1-12.
Pamir, N. (2017). Enerjinin İktidari. (4. basım). İstanbul; Hayykitap.
Sevim,
C. (2010). Petrol Rezervlerinin Zirve Noktasının Enerji Güvenliği Açısından
Büyük Enerji Pazarları (ABD, AB, Çin ve Hindistan) Üzerindeki Etkileri. Güvenlik Stratejileri Dergisi, 6(11),
53-72.
Süslü,
G. (2021). Yenilenebilir Enerji
Kaynaklarının Düzenlenmesi ve Yenilenebilir Enerji Politikaları, Yüksek
Lisans Tezi, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü,
Ankara.
Şeker,
A. (2016). Yenilenebilir Enerji, Türkiye’de Yenilenebilir Enerji Potansiyeli ve
Yeşil Pazarlama ve Yenilenebilir Enerjinin Pazarlanması. Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 9(46), 809-828.
Tamzok,
N. (2020). Dünyada ve Türkiye’de Kömür. Türkiye’nin
Enerji Görünümü 2020. WEB: https://www.mmo.org.tr/kitaplar/turkiyenin-enerji-gorunumu-2020,
8 Mayıs 2022’de alınmıştır.
T.C.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı (2022). Kömür, WEB: https://enerji.gov.tr/bilgi-merkezi-tabii-kaynaklar-komur,
8 Mayıs 2022’de alınmıştır.
Türkiye
Petrolleri Anonim Ortaklığı (2020). Petrol ve Doğalgaz Sektör Raporu, WEB: https://www.tpao.gov.tr/file/2110/tpao-sektor-raporu-2020-sunum-191021-596616ff74617f07.pdf,
19 Mayıs 2022’de alınmıştır.
Yıldırım,
O., ve Nuri, F. İ. (2018). Yenilenebilir Enerji ve Sürdürülebilir Kalkınma
İlişkisi. Uluslararası Bankacılık Ekonomi
ve Yönetim Araştırmaları Dergisi, 1(1), 105-143.
Yılmaz,
S., Kalkan, D. K (2017). Enerji Güvenliği Kavramı: 1973 Petrol Krizi Işığında
Bir Tartışma. Uluslararası Kriz ve
Siyaset Araştırmaları Dergisi, 1(3), 169-199.
Yorumlar
Yorum Gönder